23 Şubat 2012 Perşembe

CÜZDAN

        En zayıf olduğu nokta alışmaktı,bu yüzden alışmak en büyük korkusuydu.Terk etmek zorunda kaldığı her şey;,aşkları,şehirleri,eşyaları...sahip olduğu her ne varsa acı veriyordu.Biliyordu,çünkü sonunda ayrılık vardı ve bu yüzden alışmak istemiyordu,alışıyordu.
En düzenli yaptığı şey sporuydu,hemen her gün spor yapmaya özen gösteriyordu.Genelde akşam saatlerine doğru giderdi spor salonuna.Belki de hayatta alışmaktan korkmadığı tek şey sporuydu,kendini en iyi hissettiği an spor yaptığı zamandı.Daha sağlıklı yaşıyor,daha iyi düşünüyor..., hayattan; herkesten daha fazla keyif alıyordu.Akşam saat on gibi spor salonu kapanıyordu, saate baktı,salonun kapanmasına bir saat vardı.Fazla zaman geçirmeden üstünü değiştirdi,bisikletine atladı.Salon kalabalıktı,en sevmediği durumdu bu. Sanki o gün, herkes o saatte gelmek için birbirine randevu vermişti.İçerisi küçüktü zaten,millet yürürken birbirine çarpmamak için yoğun savaş veriyordu,bir yandan da içerisi bok gibi ter kokuyordu.Bir ara spor yapmamayı aklından bile geçirdi ama o kadar yol gelmişti,yapmalıydı.Yarım yamalak da olsa hızlı hızlı çalıştı,bir an önce çıkıp gitmekten başka bir şey düşünmüyordu.Duş almadan çıktı,oysa spordan sonra en sevdiği şey duş almaktı.Sıcak suyun altında hiç bıkmadan saatlerce durabilirdi.O sırada duşta başka kim varsa onunla sohbet eder,bir yandan da suyun sıcaklığına kaptırırdı kendini,ta ki sohbet ettiği kişi duştan çıkana kadar.Ama o gün hiçbir şeyden  zevk alacak durumda değildi,işini bitirdi ve gitti.Eve geldiğinde kimsecikler yoktu,çok yoğun çalışmamasına rağmen açlığını hissetti,banyodan sonra mı yemek yesem diye çok düşündü,düşündükçe de daha çok acıkmaya başladı.Fazla zaman geçirmeden bir şeyler yemenin daha doğru olduğuna karar verdi.
         
            Zil çaldı,gelenler anne ve babasıydı,her zaman ki gibi yine bir komşu ziyaretinden geliyorlardı.Her gün sabahtan akşama kadar birlikte olan insanların  akşam olduğu zaman bir de evlerinde görüşmelerine,birbirilerinin yüzlerine saatlerce mal gibi bakarak hiç konuşmadan durmalarına anlam veremiyordu.Sahte komşuculuktan başka bir şey değildi onun için bu durum.Gerçekten sohbet havasında geçen bir ziyaret olsa belki o da giderdi.Büyükleriyle oturup kalkmasını seven birisiydi,onları dinlemesini,tecrübelerinden faydalanmasını,yaşamlarından ders almasını bilen birisiydi.Ama;çevresinde ki komşuları pekte öyle değildi....Aslında yaşadığı yerdeki büyük çoğunluk komşuları gibiydi,herkes ona göre çok sıradandı.Dışarıda onu cezbeden hiç bir şey yoktu,o yüzden insanlarla arası pek iyi değildi.Herkesi dinleyebilirdi ama kendisini dinleyebilecek kimsenin olmadığını biliyordu.Bu durumdan rahatsız olmaya başlıyordu her geçen gün...Anne babasına kapıyı açtıktan sonra doğru banyonun yolunu tuttu,çıkması uzun sürmedi.Günlerdir izlemek istediği bir film vardı,geç olmadan bilgisayarın başına oturdu.Birden aklına bir kitap geldi,seneler önce okuduğu Aziz Nesin'in bir kitabı.Kaybetmişti o kitabı,kitaplığında olmasını istediği için de satın almak istiyordu,o'nu hatırladı birden.Bir kaç aydır kitapları internetten almaya başlamıştı,film izlemeye başlamadan şu kitabı alayım dedi.Cüzdanını almak için ayağa kalktı,pantalonun sağ cebinde olurdu daima.Kapının arkasında asılı duruyordu,sağ cebine elini soktu,cüzdan orada değildi,sol tarafa baktı orada da değildi.Belki de spor salonundan çıkarken çantasına koymuş olabileceğini düşündü,çantasını açtı.İçinden çıkarmayı unuttuğu terli giysileri leş gibi kokuyordu,karıştırmaya başladı çantayı,cüzdan çantada da yoktu.Tek tek olabilecek her yeri aramaya başladı ama hiç bir yerde yoktu,paniklemeye başladı iyice.Odanın altını üstüne getirdi,olmayacak yerlere bile baktı ama ortalıkta cüzdan yoktu.Sıkıntı basmaya başladı iyice,daha önce hiç cüzdanı kaybolmamıştı.Nerede olabileceği düşündü durdu saatlerce,o strese daha fazla dayanamayarak erkenden uyumayı tercih etti.Sabah'ın erken saatinde uyandı,normalde o kadar erken kalkmasını seven birisi değildi.
             Gece yaşadığı sıkıntı erkenden kalkmasına neden olmuştu,kahvaltıyı yapıp hemen cüzdanı aramaya koyulmaktı ilk işi.Spor yaptığı salonla ev arasında ki yolu iyice taradı,yoldan geçenlere,yol üstündeki esnaflara sordu hiçbir şey çıkmadı.Salonun yolunu tuttu,dolapları karıştırdı iyice, bakmadığı aramadığı yer kalmadı, baktığını bildiği halde belki bakmamışımdır diye tekrar baktı.Artık cüzdanın yok olduğuna sinir bir şekilde kabullenmeye başladı.Aslında o'na koyan cüzdanın kaybolması değil bir daha olmayacak olmasıydı.Çok uzun süreden beri onu yanında taşıyordu,tam on iki sene olmuştu.O kadar uzun süre yanında olmasına alıştığı tek şey oydu.Para kazanmaya başladığı ilk zamanlarda bir cüzdan almayı kafasına koymuştu ama herkesin kullandığı klasik tipte bir cüzdan olmasını istemiyordu,daha değişik bir şey olmalıydı,kimsede olmayan tipte.Bir gün işe giderken önünden geçtiği mağazanın vitrinine gözü kaydı,kafasından geçen cüzdan orada duruyordu.En sevdiği renkteydi.Yeşil ,spor tarzda bir cüzdan,hiç düşünmeden içeri girip almasıyla çıkması bir olmuştu.Kimse için bir anlam ifade etmeyen o siktir boktan nesne onun için çok değerliydi.Evet cüzdan deyince insanın beyninde  canlandırdığı ilk şey para olur,cüzdan-para doğrusu.Ama onun ki tamamen farklıydı,kimsenin de anlaması gerekmiyordu zaten,öyle bir  kaygısı yoktu...Ne yapması gerektiğini düşündü, karakoluna gitmeye karar verdi.Kimseye danışmadan karakolun yolunu tuttu.Karakoldan içeri girer  girmez ilk gördüğü memura durumunu anlattı,başka bir memurun odasına yönlendirildi.Yoldan geçen bir polisi görmeye bile tahammül edemezken şimdi onların arasındaydı,nefret edici bir durumdu.Egosu en yüksek olan insanların kucağındaydı...Kapıya iki defa vurduktan sonra içeri girdi.Sigara dumanından hiçbir şey fark edilmiyordu,ben mi yanlış biliyorum yoksa artık kapalı mekanlarda sigara içilebiliyor mu diye soru sormak istedi o pis suratlarına bakarak.İçeriye birisinin girdiğini fark etti memurlar,sohbetlerine ara verip bakma gereği duyabildiler.Ne istediğini sordular,cüzdanının kaybolduğu ayrıntılı bir  şekilde anlattı iyice.Memurlar o kadar çok ciddi dinliyordu ki bu ciddiliğe dayanamıyordu(başlarından savmak için götüyle dinliyorlardı).En yakınında ki memur her hangi bir kayıp cüzdanın  gelmediği söyledi.Fazla dayanamadı,nefes almakta zorluk çekiyordu kendini dışarı attı.
              Kendi kendine söylenmeye başladı,küfürler saydırıyordu ardı ardına.Nasıl oldu da kaybetmişti cüzdanını,tüm siniri birazda bundan dolayıydı.Ne yapılmalıydı başka,nereye gidilmeliydi,bunları düşünmeye başladı,bir yandan da yürümeye koyuldu.Yürürken sesli sesli düşünüyordu,gören deli sanırdı,dışardan nasıl göründüğünü tahmin edecek halde değildi,garip garip hareketler yapıyordu.Cüzdanın içinde neler olduğunu saydı tek tek.Kimlik,ehliyet,bankamatik,kredi kartı,fotoğraflar,adresler...Bir ses işitti,arkasına döndü.Salondan tanığı arkadaşıydı,yanına doğru geliyordu.Olan biteni ona da anlattı,ne yapması gerektiğini arkadaşı söyledi,aynı durumdan zamanında nasibini aldığı için bu konuda tecrübeliydi arkadaşı.Kayıp ilanı vermek için gazeteye gittiler,ordan sonra da kartları iptal ettirmek için bankaya.Bankadan çıktılar,arkadaşı yanından ayrıldı.Nüfus Müdürlüğüne uğramadan önce tekrar karakola gitmeyi aklından geçirdi.İçindeki sesi dindirmenin tek yolu,son defa gidip tekrar sormaktı.Fazla uzakta değildi zaten ,son bir umutla koşar adımlarla vardı karakola.Gitmesi gerektiği yeri biliyordu,kapıyı çaldı daldı içeri.Memurların suratındaki ifade "yine mi sen"di.Derdini tekrar anlatacakken içeriye başka bir memur girdi.Hayırdır durum ne ,diye ortaya laf attı.Diğer memurlar olayı anlattı.İçeri giren memur "haaa ,sabah ben buraya bir cüzdan bırakmıştım size de haber vermiştim, o cüzdan mı"dedi.Kıçlarını yerden kaldırmayan memurlar birden ayağa kalktı,bana yakın olan "yaaa şimdi hatırladım,şurdaki çekmece bir tane cüzdan görmüştüm sanki"dedi.O an memur çekmeceyi açmaya doğru adım atarken suratındaki ifade de şuydu:"Ne olur kaybolan cüzdan bu olmasın".O egosu tavan yapan memurun durumu şimdi buydu,o kadar eziktiki çekmeceyi açmak bile istemiyordu.Eli çekmeceye doğru giderken herkesin gözü ordaydı,çekmece açıldı.Kaybolan yeşil cüzdanı ordaydı,güm güm atan kalbi normale dönmeye başladı,o kadar çok sevinmişti ki memurların yaptığı sorumsuzluğu,mallığı o an düşünmedi bile,tek istediği şey cüzdanını alıp ordan uzaklaşmaktı.Yok olduğunu düşünmeye başladığı cüzdanı artık elindeydi.

19 Şubat 2012 Pazar

İFADE

O kadar çok şey var ki yazılacak ama beceremiyorum bir türlü.Her zaman kendimi ifade edememe gibi bir sorunum olmuştur zaten  ve bu sorunun dünyanın en berbat durumu olduğuna inanıyorum.İnsanın kendini ifade edememesi çok acı.Hayatımın belli bir kısmını hep utangaç bir çocuk olarak geçirdim,neden bu kadar utangaç olduğumu,bu durumun nasıl ortaya çıktığını çok sonraları sorgulamaya başladım.Ama o süre gerçekten çok sonra olmuştu.Keşke diyorum,ilkokul yıllarında Hocanın sorduğu soruların cevabını verebilmek için parmak kaldırabilseydim.Oysa bir soru sorulduğunda Hoca beni kaldırmasın diye iyice sıraya yapışırdım,benim için çok korkunç geçen bu süreç okul hayatı boyunca hep sürdü.Sessiz,sakin,pısırık,mızmız bir çocuk olarak tanındım hep...Aslında öyle biri olmak istemiyordum,değildim de zaten ama bir türlü insanlarla konuşamıyordum, yapmak istediğim her şey sadece içimde kalıyordu.Utangaçlığın getirdiği ürkeklik beni her anlamda olumsuz etkiliyordu,ailemle bile konuşamıyordum doğru düzgün,onlarda beni anlamak,sorunumun ne olduğu çözmek yerine,herdefasın da benim neden bu kadar pısırık olduğumu neden bu kadar mızmız olduğumu neden bu kadar korkak olduğumu yüzüme vuruyorlardı iyice.Bu durum her geçen gün beni tabiki de daha olumsuz etkiledi,ailenden gereken desteği göremediğin zaman zaten her şey boka sarmaya başlıyor ve her şey sadece sende bitiyor.Benim belkide en büyük handikapım dört tane abimin olmasıydı ve aramızdaki yaş farkı çoktu.Dört tane abimin olması diyorum çünkü;biribirine üstünlük kurma gibi endişesi olan dört erkek olunca altta ezilen her zaman en küçüğü oluyor,yani ben.Aile içinde saygı da olunca (sözde) büyüklerine karşı boynun kıldan ince,haa saygının anlamı da her söyleneni yapmak,o zaman en saygılı sensin.Kime sen haklısın,sen bilirsin desen,kimin söylediğini sorgusuz sualsiz yerine getirirsen sen saygılısın oluyordu.Karşılık verme gibi bir şansım yoktu zaten,her şeyi abilerim bilirdi,diyeceğim yanlarında rahat olabilme gibi fırsatım olmadı ve o fırsatı vermediler.Her zaman onlar espri yaparken bir defa da ben yapmak istedim,her konuda tartışırlarken,fikirlerini dile getirirlerken ben de içimden geçenleri haykırmak istedim ama yapamadım hiç bir zaman, çünkü;o rahatlığı o güveni vermediler..Bunları düşünmem,kendimi tanımam ve çözmem üniversite yıllarında oldu.Aslında tamamen farklı şeyler yazacaktım ama yazmaya başlarken çocukluğuma gittim birden,o yılları hatırladım,üniversite yıllarına kadar devam eden kendine güvensizlik ve bunun gibi bir sürü olumsuz etkilerin ben de oluşturduğu yıkımların ağır faturasını...İşte öylece bir şeyler yazmaya karar vermişken, kendimi ifade edemeyişimin nedenini yazmaya kadar gittii.İfade edebildiğim kadarıylaaaaaaaaaaa.....