10 Nisan 2012 Salı

bakmayın böyle olduğuma,neden diye sormayın,sorgulamayın...büyük bir boşluğun içindeyim,ne yaptığımı bende bilmiyorum,sadece seyrediyorum her şeyi.günlerdir gelen aramalara cevap vermiyorum,kusura bakmayın.bu daha da uzun bir süre devam edebilir.kimseyle konuşmak istemiyorum galiba,bu telefon olunca daha da zor oluyor.aslında en çok konuşmaya ihtiyacı olan benim ama nedense konuşmak istemiyorum.insanların salak salak sorularını duymak istemiyorum,hele hele böyle bir dönemde hiç olmasın istiyorum,uzak dursun herkes benden ben yakın isteyene kadar..o kadar kötü olmamakla beraber perişan bir halde olduğum gerçek.aylardır ailemden kimseyle görüşmedim,nedense özlemiyorum hiç birini,duygusal olmayan biride değilim,hiç kimsenin ağlayamadığı bir şeye saatlerce göz yaşı dökebilirim,ya da hiç tanımadığım bir insanın acısına ortak olabilirim evet daha nicelerini de yapabilirim ama ne ilginçtir ki ne annemi aramak geliyor içimden ne de babamı....peki onlar aramıyorlar mı beni,hayır onlar arıyor.çevremdeki insanların anne babası kadar sık sık aramasalar da arıyorlar ama ben bakmıyorum.bu ne zamana kadar sürecek bende merak ediyorum...

19 Mart 2012 Pazartesi

HORLAMA



Dünyada en sevmediğin ses ne sesi diye sorsalar hemen hiç düşünmeden horlama sesi derim,ıyyyyyy yazılışı bile ayrı bir iğrençlik.Birisinin bana yapacağı en büyük işkence horlamasıdır,bunun haricinde hiçbir şeye karşı küçücük de olsa takıntım yok ama nedense bu sese karşı acayip duyarlıyım,ya bazen bu durum o kadar abartılı hale geliyor ki,uyuyan birisinin nefes alış verişi birazcık yüksek tonla çıksa ona bile gıcık oluyorum,kaldı ki bu horlama bile değil,askerde ne yapacağım diye şimdiden kafayı yiyorum,askerlik bitene kadar uykusuz kalacağım galiba ve sonunda hortlak olup çıkacağım...Sırf bu takıntım yüzünden mp3 çalarsız uyuyamaz oldum ya,herhangi bir yere gideceğim zaman yanıma ilk almam gereken şey o oluyor artık,o yoksa eğer ,bi şekilde unutmuşsam Allahhh sıçtık,tamam işte o gece kesin uyuyamam  horlayan birisi varsa,sabaha kadar nöbet tutarım başında,uyandırmak için girişimlerim olur,dürterim,ses çıkartırım,yalandan sesli öksürükler...ışığı yakıp kapatmalar,üzerinde ne varsa hafifçe çekmeler,bazen çok sinirlenirsem uyuyormuş gibi yapıp,uykumda sesli sesli konuşuyor numarası yaparım takiiii horlayan yaratığı uyandırana kadar...Neler yaparım neler.Bundan tam bir hafta önce arkadaşımda geçirdim geceyi,geçirmez olaydım,oysa o horlamıyordu ona güvenerek yanıma müzik çalarımı da almadım.Kardeşim insan aralıksız horlar mı,gece boyunca kendi kendime sohbet ettim durdum,soruyorum cevaplıyorum soruyorum cevaplıyorum,ne oldu lan bu çocuğa bu horlamazdı,hastalığı filan mı var yoksa,et mi çıktı burnunda,kesin burnunda sorunu var,yoksa bu gün çok mu yoruldu,yuhhhh yeter artık horlama ayııı,hopppp çüşşşş,sabaha kadar böyle sürdü,düşünün halimi neler çektiğimi,bu benim için en büyük kabus...
Neyse vücudumun direnci bir zaman sonra kırılıyor da o an nasıl olduğunu hatırlayamadan uykuya dalıyorum sonunda,o gün sabaha kadar süren beklemeden sonra iki üç saat uyuyabildim şükürler olsun.Ama o gün benim için zehirdir yok sayarım o günü,yani yeni bir günü,gece kötü geçmişse o öyle devam eder gider benim için..

Şimdi yavaş yavaş asıl bombaya geliyorum,bir hafta önce arkadaşım da geçirdim ya geceyi,bir hafta sonrasında da arkadaşım geldi bana,tabi rahattım,çünkü o horladığı gece çok yorgun olduğunu yoksa hiç horlamadığını filan anlattı,içim biraz olsun serinledi yani.Yoksa kalmasına hayatta izin vermezdim.Sohbet yemeler içmeler derken sızmışız.Sabah oldu,arkadaşım uyanır uyanmaz bana sırıtarak -lan gece ne yaptın öyle dedi.Ben ne olduğunu bilmediğim için mal mal baktım öyle...uyanmaya çalışıyorum halen.Sonra birden-yıktın geçirdin ortalığı,öküz gibiydin bana söylenip durdun sen benden betersin valla demesin mi.Horlayıp da ben hayatta horlamam diyenler gibi ben de git lan işine götünden uydurma,yalan söylüyorsun dedim.O da - bunu söyleyeceğini biliyordum,hazırlıklıyım koçum demesin mi.Elinde cep telefonuyla yanıma geldi oturdu,videoyu oynatmaya başladı,piç kursu gece beni uyurken çekmiş,izlerken dondum kaldım,inanamadım ,yok artık bende mi horluyor muşum,valla izlerken bir acayip oldum,şok oldum ilk önce sonra güldüm de...hem de çok güldüm,insanın kendisini uyurken izlemesi tuhaf bir şeyken bir de yanında horlaması da olunca   çok daha garip bir durum olup çıkıyor.Ben de horluyorum demek,bu durum beni gerçekten çok üzdü hayal kırıklığına uğrattı,bu sese karşı çok büyük öfkem varken benim de çıkartmam hiç hoş olmadı...

18 Mart 2012 Pazar

The Man from Earth


Bu zamana kadar böyle bir filmin varlığından nasıl olur da haberdar olmadım,ilk önce bu acımı paylaşmak isterim.12 angry man'i izlemeyi başaranlar bu filmi de hiç sıkılmadan bir oturuşta yer kalkar,ve sonunda waoowww dersiniz.İnançlı mısınız,neye inanıyorsunuz ,neden inanıyorsunuz,ne kadar inanıyorsunuz,ne kadar yerine getiriyorsunuz...sorular sorular ve daha nice sorular...Her şey o kadar basit ki aslında bu basitliği çözemiyoruz,basit olan her şey daha zor görünüyor ,zor olmasını istiyoruz zorlaştırıyoruz galiba,her şeyin bu kadar basit olması hayallerimizi mi yıkacak ,bu basitlik bizi korkutuyor mu yoksa...İnanmak mı kolay inanmamak mı.bu filmi izlemeyenler varsa en kısa zamanda göz atsın derim


16 Mart 2012 Cuma

RÜYALAR

bu gün uykusuz geçen günlerimden birisini daha yaşadım,gece neydi öyle ya!durmadan döndüm durdum yatağın içinde.kaç gündür üst üste tuhaf tuhaf rüyalar görüyorum,kafayı iyice yemek üzereyim . rüya görmemek için uyumamayı düşünüyorum artık,yani o duruma geldim,arkadaş insan her gün ölümle burun burun gelir mi,ya bir savaşın ortasında buluyorum kendimi  ya uçurumdan yuvarlanan bir arabanın içinde ya da dalgalarla mücadele eden bir kayıkta,vallahi psikolojim bozuldu iyice,her gün sinirli sinirli uyanmaktan bıktım artık.bu gün gördüğüm rüya tam anlamıyla bombaydı,keşke filmini çekebilsem.ne istiyorsanız hepsi vardı içinde,kime istersem hemen pazarlayabilirim gişede yok satar  o derece yani,1453 yanında sıfır kalır.(1453 ü izlemedim ama gişede eline geçirmiş rekoru o baamda şey ettimm,bir de konu buraya kadar gelmişken şunuda söylemeden geçemeyeceğim,utancımız olan recep ivedik'i geride bıraktığı için acayip sevindim,1453 tarzım olmasada...)neyse rüyama geri döneyim,olay şu şekilde başlıyor.helikopter sesleri vızır vızır ortalığı inletiyor,ulan bu ne diyorum akşam akşam helikopterlerde nereden çıktı,hayır tamam bir yerden çıktı da bizim evin etrafında ne işleri var  diye fırladım balkona,baba ne göreyim dışarda yüz kadar helikopter kuş sürüsü gibi mübarek,ulan hepside sadece bizim evin üstünde tur atmaz mı,lan insan kafayı yemesinde ne yapsın,durup dururken ne olduda saldıraya geçtiler bize ,ne yaptık lan biz bu devlete diye bağırmalar çağırmalar atmaz mıyım,ne yapacağım şimdi ben ne bok yiyeceğim  kaldım orada öylece,dondum kaldım.bir yandan da içimden kendime kendime konuşuyorum ama, neden ateş etmiyorlar,füze fırlatmıyorlar,neden halen bekliyorlar derken annem babam aklıma geldi, o ana kadar neden onları düşünemediysem,neden ortalıklarda yoktular...hemen koştura koştura odalarına yol aldım,varya öyle bağırıyordum ki anneeeee babaaaa diyee,sehirdeki tüm insanlar uyanmıştırr,nasıl bir korku anlatamamm...bağıra bağıra kapıyı açtım,sesten yıkıldı zaten kapı,helikopterlerin ışıkları vuruyordu içeriye yarım yamalak,ışıklar vurunca yatak odası biraz aydınlanıyordu ama tam olarak seçemiyordum hiçbir şeyi,ışık yatağa vurunca bir baktım yatak bom boş,yusuf yusuf eden ben, bildiğim tüm isimleri saymaya başlamazmıyım iyice,anneeee babaaaaa sesleri on kat daha yüksek çıkmaya başladı, ne yapacağım ben  öldüler mi yoksa,benimde götüme koyacaklar şimdi diye kafayı yiyerek evin içinde dört atmaya başladım.sesler ortalığı inlettikçe inletmeye devam ediyor benim sesimle helikopterlerin sesi yarışıyor,ne yapmalıyım ne yapmalıyım ne yapmalıyım diye diye mal oldum iyice, tekrar  neden halen ateş etmiyorlar,beni deli mi etmeye çalışıyorlar diye düşünmeye başladım.ayak sesleri gelmeye başladı ,birken iki oldu ikiyken üç üçken dört,beş altı yedi,sonra onlarca sonra yüzlerce...işte şimdi boku yedim dedim,mutfağa koşturdum ne var ne yoksa taradım,en keskin olan iki  bıçağı sağlı sollu elime aldım,mutfakta onların gelmesini bekliyordum,sesler yaklaştıkça yaklaşıyordu,içimde ki korku artacağı yerde nedense gitgide azalmaya başladı,kalp atışlarım yavaşladı, içime aniden ışık hızıyla cesaret doluverdi,derinden sesler işitmeye başladım,bu Sibel'in sesiydi Sibel Yalçın'ın ,biz hiç teslim olmadıkki,asıl siz teslim olun,kulaklarımda bunlar yankılanıyordu,içimde büyüyen devrimci çocuk büyüdükçe büyümeye başladı birden,kapıdan girdikleri anda geldiklerine pişman edecektim onları,sesler artık kapıyı aşmak üzereydi,kapı kolunun aşağıya doğru eğildiğini izledikçe gözümün önünden hayatım  akıp geçiyordu,gözümü kapattım bu ne kadar sürdü bilmiyorum ve haydi diye bir anda açınca ne göreyim,denizin ortasında bir kayıktayım,hadi burdan buyur ya da buyur burdan yak ne ise işte,bu ne yaaaa yeter artıkk,deniz nerden çıktı kayıkta ne işimiz var,hiçbir şeyi anlamadığım yetmezmiş gibi hiçbir şekilde aynı ortamda olduğumuzu düşenemediğim komşumuzun oğlu hayrinin ne işi var yanımda.,üstüne üstelik denizde dalgalı ,git gidede artıyor,ne oluyor neden bunca şeyin ortasındayım bunlar bana bir işaret mi,neyi çözmen gerekiyor ne yapmalıyım.ben kayığın bir ucundayım,artık neden bir ucundaysam   o kadar dalganın ortasında üstelik,en uçta oturmak neyin getirdiği bir cesaretse...mecnunla ismail abi gibi olduk hayriyle,(/leyla ile mecnun dizisini izleyenler bilir)o bana sesleniyor bu uçtan ben ona,ulan sonra hayrinin yanımda ne işi oduğunu dank diye çözdüm hemen,tabi ya dedimmm hayri kayığı kullanması biliyor,o yüzden benımle dedim, çengel bulmacanın tüm halkalarını çözmüş kadar mutlu oldum,sanki tayibin şifresini çözdüm... daha mutluluğu yaşayamadan otuz metre yüksekliğindeki dalgayı görmeyeyim mi,denizdeyiz lan başka bir şey anlamayın, gelen dalga birden hacmini değiştirerek yüz metre olmasın mı,orda anladım zaten, yok artık bu kesin rüyadır dedim,ben rüya olğuna karar verdim vermesine de dalga durmuyor saatte bin kilometre hızla geliyor,lannnnnn ne yapacağızzz hayriiii diye götümü yırtmaya başladım,bu rüyaysa uyanmam lazım dalga geliyor oğlum,boğulacaz lann diye çıklık atarken alooobora olduk zaten(doğrusu alabora).denizde tuzlu olunca suyu hiç çekilmiyor,yuttukça yuttum,boğuluyorum ölüyorum yavaş yavaş,hayır ölmemeliyim ne ölmesi daha ne yaşadım ki öleceğim,daha evlenmedim bile  çocuklarımda olmadı henüz,ulan derine derine battıkça neler geçti gitti aklımdan kimler  geldi geçti,ölüme doğru giden yolda neler geliyor demekki insanın aklına,neyse ki sağ tarafım tutulunca yan döndüm uyandım,ölümü bir kez daha ertelemiş oldum böylece.....

27 Şubat 2012 Pazartesi

YARIM BIRAKIYORUM

Sevmeyi deneyin ya da denemeyin her ikisi için pişman olun.Hayatın tadını çıkarın ya da çıkarmayın pişman olun.Her seferinde güvenmeyi seçiyorum ama pişman oluyorum deyin ve yine güvenmeyi deneyin pişman olun.Değer verilmeyecek birisine değer verin pişman olun.Doğruyu yapmak yerine yanlışı yapın pişman olun.Hiç pişman olacak bir şey yapmadım deyin pişman olun....Yaşayın ya da yaşamayın pişman olun...
Çok fazla pişman olanlardanım ben,bir şeyi doğru dürüst bitirememe gibi bir sorunum var.Sıkılgan bir yapım olmamasına rağmen bazen çok fazla sıkılıyorum her şeyden,o sıra kaçıp gitmek istiyorum ,sadece gitmek.Bencil oluyor bencilliği sevmeyen ben,geride ne bıraktığımı düşünmek bile istemiyorum,vahşi bir yaratığa dönüşüyorum.Her hangi bir durum için olması gereken neyse onu dile getirebiliyorken,kendim için bunu yapamıyorum.Duyarsız,duygusuz,sorumsuz,rahat biri olmayı istiyorum,kaçıyorum her şeyden.Yarım bırakıyorum.

26 Şubat 2012 Pazar

TUTAMADIM SALDIM GİTTİ

Aklıma geldi birden,ilkokul üç ya da dördüncü sınıfa gidiyorum.O zamanlar öğle arası verilirdi,bir saatlik öğle yemeği arası.Herkes hızlı hızlı evine gider yemeğini yer ve derse yetişmeye çalışırdı.Evleri uzak olanlar okul hayatı boyunca hızlı yürümeye mahkum kaldılar bu yüzden,ben onlara göre biraz şanslıydım,evim okula o kadar uzak değildi.Ama hayatım boyunca bir defa çok hızlı yürümek zorunda kaldım.O yıllardı,okulun tuvaletini kullanmadığım için öğle arasına kadar kendimi tutardım,eve varınca üzerimdeki yük boşalırdı acayip rahatlardım.Bu yüzden annem her gün bana bağırırdı.Kendimi bu kadar sıkmamam gerektiğini bin defa söylerdi.Ne yapayım okulun tuvaletini bok götürüyordu,gercekten bok gıbıydı tuvalet,sıçılmazdı oraya.Yine bir gün öğle arasına kadar sıktım kendimi ama bu sefer ki diğerleri gibi değildi,bu kapıya dayanmıştı.Zil çaldığı an kapıdan ilk fırlayan ben oldum,koşmak istiyordum ama koşamıyordum.Daha çok gelir gibi oluyordu,yürümekti elimden gelen tek şey.Hızlı hızlı yürüyordum,her bir adımdan sonra san ki arkamdan teker teker dökülüyor gibi hissediyordum.Eve yaklaştıkça daha çok gelmeye başladı artık tutamıyordum kendimi.Pantolonumun paçalarını çorabın içine geçirdim,biliyordum altıma sıçacaktım artık,yere dökülmesini istemedim yoksa iyice rezil olacaktım.Eve varmama elli metre kala altıma sıçmaya başladım,o kadar da yaklaşmıştım üstelik.O kadar kötü kokuyordum ki burnumu tutarak yürüdüm eve kadar.Zile bastım annem kapıyı açtı.Beni görür görmez direkt anladı zaten kokudan her şeyi."Altına mı sıçtın sen dedi".Ben kafa sallayabildim sadece.Annem beni tuttuğu gibi tuvalete attı ve altıma sıçmam yetmiyormuş gibi üstüne bir de dayak yedik...

23 Şubat 2012 Perşembe

CÜZDAN

        En zayıf olduğu nokta alışmaktı,bu yüzden alışmak en büyük korkusuydu.Terk etmek zorunda kaldığı her şey;,aşkları,şehirleri,eşyaları...sahip olduğu her ne varsa acı veriyordu.Biliyordu,çünkü sonunda ayrılık vardı ve bu yüzden alışmak istemiyordu,alışıyordu.
En düzenli yaptığı şey sporuydu,hemen her gün spor yapmaya özen gösteriyordu.Genelde akşam saatlerine doğru giderdi spor salonuna.Belki de hayatta alışmaktan korkmadığı tek şey sporuydu,kendini en iyi hissettiği an spor yaptığı zamandı.Daha sağlıklı yaşıyor,daha iyi düşünüyor..., hayattan; herkesten daha fazla keyif alıyordu.Akşam saat on gibi spor salonu kapanıyordu, saate baktı,salonun kapanmasına bir saat vardı.Fazla zaman geçirmeden üstünü değiştirdi,bisikletine atladı.Salon kalabalıktı,en sevmediği durumdu bu. Sanki o gün, herkes o saatte gelmek için birbirine randevu vermişti.İçerisi küçüktü zaten,millet yürürken birbirine çarpmamak için yoğun savaş veriyordu,bir yandan da içerisi bok gibi ter kokuyordu.Bir ara spor yapmamayı aklından bile geçirdi ama o kadar yol gelmişti,yapmalıydı.Yarım yamalak da olsa hızlı hızlı çalıştı,bir an önce çıkıp gitmekten başka bir şey düşünmüyordu.Duş almadan çıktı,oysa spordan sonra en sevdiği şey duş almaktı.Sıcak suyun altında hiç bıkmadan saatlerce durabilirdi.O sırada duşta başka kim varsa onunla sohbet eder,bir yandan da suyun sıcaklığına kaptırırdı kendini,ta ki sohbet ettiği kişi duştan çıkana kadar.Ama o gün hiçbir şeyden  zevk alacak durumda değildi,işini bitirdi ve gitti.Eve geldiğinde kimsecikler yoktu,çok yoğun çalışmamasına rağmen açlığını hissetti,banyodan sonra mı yemek yesem diye çok düşündü,düşündükçe de daha çok acıkmaya başladı.Fazla zaman geçirmeden bir şeyler yemenin daha doğru olduğuna karar verdi.
         
            Zil çaldı,gelenler anne ve babasıydı,her zaman ki gibi yine bir komşu ziyaretinden geliyorlardı.Her gün sabahtan akşama kadar birlikte olan insanların  akşam olduğu zaman bir de evlerinde görüşmelerine,birbirilerinin yüzlerine saatlerce mal gibi bakarak hiç konuşmadan durmalarına anlam veremiyordu.Sahte komşuculuktan başka bir şey değildi onun için bu durum.Gerçekten sohbet havasında geçen bir ziyaret olsa belki o da giderdi.Büyükleriyle oturup kalkmasını seven birisiydi,onları dinlemesini,tecrübelerinden faydalanmasını,yaşamlarından ders almasını bilen birisiydi.Ama;çevresinde ki komşuları pekte öyle değildi....Aslında yaşadığı yerdeki büyük çoğunluk komşuları gibiydi,herkes ona göre çok sıradandı.Dışarıda onu cezbeden hiç bir şey yoktu,o yüzden insanlarla arası pek iyi değildi.Herkesi dinleyebilirdi ama kendisini dinleyebilecek kimsenin olmadığını biliyordu.Bu durumdan rahatsız olmaya başlıyordu her geçen gün...Anne babasına kapıyı açtıktan sonra doğru banyonun yolunu tuttu,çıkması uzun sürmedi.Günlerdir izlemek istediği bir film vardı,geç olmadan bilgisayarın başına oturdu.Birden aklına bir kitap geldi,seneler önce okuduğu Aziz Nesin'in bir kitabı.Kaybetmişti o kitabı,kitaplığında olmasını istediği için de satın almak istiyordu,o'nu hatırladı birden.Bir kaç aydır kitapları internetten almaya başlamıştı,film izlemeye başlamadan şu kitabı alayım dedi.Cüzdanını almak için ayağa kalktı,pantalonun sağ cebinde olurdu daima.Kapının arkasında asılı duruyordu,sağ cebine elini soktu,cüzdan orada değildi,sol tarafa baktı orada da değildi.Belki de spor salonundan çıkarken çantasına koymuş olabileceğini düşündü,çantasını açtı.İçinden çıkarmayı unuttuğu terli giysileri leş gibi kokuyordu,karıştırmaya başladı çantayı,cüzdan çantada da yoktu.Tek tek olabilecek her yeri aramaya başladı ama hiç bir yerde yoktu,paniklemeye başladı iyice.Odanın altını üstüne getirdi,olmayacak yerlere bile baktı ama ortalıkta cüzdan yoktu.Sıkıntı basmaya başladı iyice,daha önce hiç cüzdanı kaybolmamıştı.Nerede olabileceği düşündü durdu saatlerce,o strese daha fazla dayanamayarak erkenden uyumayı tercih etti.Sabah'ın erken saatinde uyandı,normalde o kadar erken kalkmasını seven birisi değildi.
             Gece yaşadığı sıkıntı erkenden kalkmasına neden olmuştu,kahvaltıyı yapıp hemen cüzdanı aramaya koyulmaktı ilk işi.Spor yaptığı salonla ev arasında ki yolu iyice taradı,yoldan geçenlere,yol üstündeki esnaflara sordu hiçbir şey çıkmadı.Salonun yolunu tuttu,dolapları karıştırdı iyice, bakmadığı aramadığı yer kalmadı, baktığını bildiği halde belki bakmamışımdır diye tekrar baktı.Artık cüzdanın yok olduğuna sinir bir şekilde kabullenmeye başladı.Aslında o'na koyan cüzdanın kaybolması değil bir daha olmayacak olmasıydı.Çok uzun süreden beri onu yanında taşıyordu,tam on iki sene olmuştu.O kadar uzun süre yanında olmasına alıştığı tek şey oydu.Para kazanmaya başladığı ilk zamanlarda bir cüzdan almayı kafasına koymuştu ama herkesin kullandığı klasik tipte bir cüzdan olmasını istemiyordu,daha değişik bir şey olmalıydı,kimsede olmayan tipte.Bir gün işe giderken önünden geçtiği mağazanın vitrinine gözü kaydı,kafasından geçen cüzdan orada duruyordu.En sevdiği renkteydi.Yeşil ,spor tarzda bir cüzdan,hiç düşünmeden içeri girip almasıyla çıkması bir olmuştu.Kimse için bir anlam ifade etmeyen o siktir boktan nesne onun için çok değerliydi.Evet cüzdan deyince insanın beyninde  canlandırdığı ilk şey para olur,cüzdan-para doğrusu.Ama onun ki tamamen farklıydı,kimsenin de anlaması gerekmiyordu zaten,öyle bir  kaygısı yoktu...Ne yapması gerektiğini düşündü, karakoluna gitmeye karar verdi.Kimseye danışmadan karakolun yolunu tuttu.Karakoldan içeri girer  girmez ilk gördüğü memura durumunu anlattı,başka bir memurun odasına yönlendirildi.Yoldan geçen bir polisi görmeye bile tahammül edemezken şimdi onların arasındaydı,nefret edici bir durumdu.Egosu en yüksek olan insanların kucağındaydı...Kapıya iki defa vurduktan sonra içeri girdi.Sigara dumanından hiçbir şey fark edilmiyordu,ben mi yanlış biliyorum yoksa artık kapalı mekanlarda sigara içilebiliyor mu diye soru sormak istedi o pis suratlarına bakarak.İçeriye birisinin girdiğini fark etti memurlar,sohbetlerine ara verip bakma gereği duyabildiler.Ne istediğini sordular,cüzdanının kaybolduğu ayrıntılı bir  şekilde anlattı iyice.Memurlar o kadar çok ciddi dinliyordu ki bu ciddiliğe dayanamıyordu(başlarından savmak için götüyle dinliyorlardı).En yakınında ki memur her hangi bir kayıp cüzdanın  gelmediği söyledi.Fazla dayanamadı,nefes almakta zorluk çekiyordu kendini dışarı attı.
              Kendi kendine söylenmeye başladı,küfürler saydırıyordu ardı ardına.Nasıl oldu da kaybetmişti cüzdanını,tüm siniri birazda bundan dolayıydı.Ne yapılmalıydı başka,nereye gidilmeliydi,bunları düşünmeye başladı,bir yandan da yürümeye koyuldu.Yürürken sesli sesli düşünüyordu,gören deli sanırdı,dışardan nasıl göründüğünü tahmin edecek halde değildi,garip garip hareketler yapıyordu.Cüzdanın içinde neler olduğunu saydı tek tek.Kimlik,ehliyet,bankamatik,kredi kartı,fotoğraflar,adresler...Bir ses işitti,arkasına döndü.Salondan tanığı arkadaşıydı,yanına doğru geliyordu.Olan biteni ona da anlattı,ne yapması gerektiğini arkadaşı söyledi,aynı durumdan zamanında nasibini aldığı için bu konuda tecrübeliydi arkadaşı.Kayıp ilanı vermek için gazeteye gittiler,ordan sonra da kartları iptal ettirmek için bankaya.Bankadan çıktılar,arkadaşı yanından ayrıldı.Nüfus Müdürlüğüne uğramadan önce tekrar karakola gitmeyi aklından geçirdi.İçindeki sesi dindirmenin tek yolu,son defa gidip tekrar sormaktı.Fazla uzakta değildi zaten ,son bir umutla koşar adımlarla vardı karakola.Gitmesi gerektiği yeri biliyordu,kapıyı çaldı daldı içeri.Memurların suratındaki ifade "yine mi sen"di.Derdini tekrar anlatacakken içeriye başka bir memur girdi.Hayırdır durum ne ,diye ortaya laf attı.Diğer memurlar olayı anlattı.İçeri giren memur "haaa ,sabah ben buraya bir cüzdan bırakmıştım size de haber vermiştim, o cüzdan mı"dedi.Kıçlarını yerden kaldırmayan memurlar birden ayağa kalktı,bana yakın olan "yaaa şimdi hatırladım,şurdaki çekmece bir tane cüzdan görmüştüm sanki"dedi.O an memur çekmeceyi açmaya doğru adım atarken suratındaki ifade de şuydu:"Ne olur kaybolan cüzdan bu olmasın".O egosu tavan yapan memurun durumu şimdi buydu,o kadar eziktiki çekmeceyi açmak bile istemiyordu.Eli çekmeceye doğru giderken herkesin gözü ordaydı,çekmece açıldı.Kaybolan yeşil cüzdanı ordaydı,güm güm atan kalbi normale dönmeye başladı,o kadar çok sevinmişti ki memurların yaptığı sorumsuzluğu,mallığı o an düşünmedi bile,tek istediği şey cüzdanını alıp ordan uzaklaşmaktı.Yok olduğunu düşünmeye başladığı cüzdanı artık elindeydi.

19 Şubat 2012 Pazar

İFADE

O kadar çok şey var ki yazılacak ama beceremiyorum bir türlü.Her zaman kendimi ifade edememe gibi bir sorunum olmuştur zaten  ve bu sorunun dünyanın en berbat durumu olduğuna inanıyorum.İnsanın kendini ifade edememesi çok acı.Hayatımın belli bir kısmını hep utangaç bir çocuk olarak geçirdim,neden bu kadar utangaç olduğumu,bu durumun nasıl ortaya çıktığını çok sonraları sorgulamaya başladım.Ama o süre gerçekten çok sonra olmuştu.Keşke diyorum,ilkokul yıllarında Hocanın sorduğu soruların cevabını verebilmek için parmak kaldırabilseydim.Oysa bir soru sorulduğunda Hoca beni kaldırmasın diye iyice sıraya yapışırdım,benim için çok korkunç geçen bu süreç okul hayatı boyunca hep sürdü.Sessiz,sakin,pısırık,mızmız bir çocuk olarak tanındım hep...Aslında öyle biri olmak istemiyordum,değildim de zaten ama bir türlü insanlarla konuşamıyordum, yapmak istediğim her şey sadece içimde kalıyordu.Utangaçlığın getirdiği ürkeklik beni her anlamda olumsuz etkiliyordu,ailemle bile konuşamıyordum doğru düzgün,onlarda beni anlamak,sorunumun ne olduğu çözmek yerine,herdefasın da benim neden bu kadar pısırık olduğumu neden bu kadar mızmız olduğumu neden bu kadar korkak olduğumu yüzüme vuruyorlardı iyice.Bu durum her geçen gün beni tabiki de daha olumsuz etkiledi,ailenden gereken desteği göremediğin zaman zaten her şey boka sarmaya başlıyor ve her şey sadece sende bitiyor.Benim belkide en büyük handikapım dört tane abimin olmasıydı ve aramızdaki yaş farkı çoktu.Dört tane abimin olması diyorum çünkü;biribirine üstünlük kurma gibi endişesi olan dört erkek olunca altta ezilen her zaman en küçüğü oluyor,yani ben.Aile içinde saygı da olunca (sözde) büyüklerine karşı boynun kıldan ince,haa saygının anlamı da her söyleneni yapmak,o zaman en saygılı sensin.Kime sen haklısın,sen bilirsin desen,kimin söylediğini sorgusuz sualsiz yerine getirirsen sen saygılısın oluyordu.Karşılık verme gibi bir şansım yoktu zaten,her şeyi abilerim bilirdi,diyeceğim yanlarında rahat olabilme gibi fırsatım olmadı ve o fırsatı vermediler.Her zaman onlar espri yaparken bir defa da ben yapmak istedim,her konuda tartışırlarken,fikirlerini dile getirirlerken ben de içimden geçenleri haykırmak istedim ama yapamadım hiç bir zaman, çünkü;o rahatlığı o güveni vermediler..Bunları düşünmem,kendimi tanımam ve çözmem üniversite yıllarında oldu.Aslında tamamen farklı şeyler yazacaktım ama yazmaya başlarken çocukluğuma gittim birden,o yılları hatırladım,üniversite yıllarına kadar devam eden kendine güvensizlik ve bunun gibi bir sürü olumsuz etkilerin ben de oluşturduğu yıkımların ağır faturasını...İşte öylece bir şeyler yazmaya karar vermişken, kendimi ifade edemeyişimin nedenini yazmaya kadar gittii.İfade edebildiğim kadarıylaaaaaaaaaaa.....
 

16 Şubat 2012 Perşembe

DEPPO

işten çıkar çıkmaz tek düşündüğüm şey bir an önce yatağa uzanıp saatlerce ölü gibi yatmaktı.hemen her gün iş bitimine doğru yorgunluk kendini iyice hissettirmeye başlayınca tek düşündüğüm şey bu olurdu.çalıştığım yerle iş yeri arası fazla uzak değildi,yürüyerek en fazla beş dakika...ama o gün öyle bir sıcak vardı ki o yol bitmek bilmedi.eve varana kadar sırıl sıklam oldum,leş gibi kokuyordum.kendimi banyoya atmak istedim hemen ama yapamadım çok yorgundum,o iğrenç kokuşmuş halimle yatağa uzandım.hıncını kapıdan çıkartmak istercesine kapıya durmadan vuran lanet insanın sesi uyanmama sebep oldu.saatime baktım,yaklaşık üç saat geçmişti uykuya daldığımdan beri,ama sanki daha yeni dalmışım gibi hissediyordum.en sevmediğim şeydir uykuya tam doyamadan uykunun içine edilmesi.bir an  önce gidip kapıyı açmam uzun sürmedi,karşımda duran;beni güzelim uykumdan mahrum bırakan,lanet insan dediğim abimdi.-hadi hazırlan depoya gidiyoruz dedi.-ne deposu dedim.-hadi soru sormayı bırak hazırlan birazdan kuzenim de gelecek dedi.yarı uykulu vaziyette lavaboya elimi yüzümü yıkamaya gittim.bir yandan da depoda ne işimiz var,ne yapmaya gidiyoruz diye kendi kendime düşünmeye başladım.sonra üstümü değiştirme gereği duymadım,zaten gideceğimiz yer depo ne gereği var dedim,öylece kirli paslı elbiselerle terli vaziyette çıktım evden.aşağıda abimler arabanın içinde bekliyorlardı.-neden üstünü değiştirmedin dedi abim.-depoya gitmiyor muyuz ne olacak bu şekilde gideyim dedim.abim tuhaf tuhaf baktı,neden öyle baktığına anlam veremedim,sanki yanlış bir şey yapmıştım.gideceğimiz yere kadar durmadan benimle dalga geçtiler,kuzenim bir yandan abim bir yandan.evden o şekilde çıkmamım neden onları o kadar huzursuz ettiğini yol boyunca anlayamadım,ne ben soruyordum neden bu kadar büyüttünüz diye ne de onlar bir açıklama gereği duyuyorlardı.ben onları anlamıyordum onlar da beni.ilkokul yıllarından beri bu hep böyle olmuştu zaten,ara sıra susmayı seçtiğim için pısırık derdi,herkesten farklı düşündüğüm zaman yanlış,hakkımı savunmak için ses çıkardığım zaman da saygısız...ben aslında olması gerekendim,hiçbir şeyi farklı görünmek için yapmıyordum,olması gerektiğine inandığım şeyi yapıyordum;ama abim beni hiçbir zaman anlayamadı...benimle yaptıkları dalganın dozu iyice artmıştı,artık sinirlenmeye başlıyordum.ikinizin de amına koyayım diye bağırmayı o  kadar çok istiyordum ki kendimi zor tutuyordum.ben sustukça üzerime daha çok geliyorlardı,gözlerimi kapatıp kafamı arkaya doğru iyice yasladım ne söylediklerini duymak istemiyordum,onları umursamamam gerekiyordu.birden arabanın yavaşladığını hissettim,gelmiş olmalıydık.gözlerimi açtım arabadan indim.çevreme göz gezdirmeye başlayınca bulunduğum yerin aklımdan geçen yerle hiç alakası olmadığı fark ettim,sanki araba pazarındaydık.sonra biraz daha yürüdüm kocaman bir alışveriş merkezinin tam karşısındaydım,kafamı yukarı kaldırıp o devasa DEPPO yazını gördükten sonra her şeyi bir anda anladım...depo deppo'ymuş meğer....